Elimde, Saygı Öztürk’ün bir süre önce vefat eden ağabeyi, değerli vali, büyük insan Refik Aslan Öztürk’ün hayatını anlattığı “Vali Bey” isimli kitabı var. Saygı Öztürk, vali ağabeyi Refik Aslan Öztürk’ün kitabını ağlayarak yazmış. Ben de o güzel, mükemmel insanın, örnek idarecimizin hayat hikâyesini tam bir duygu yoğunluğu içinde okuyorum.
Dayanamıyorum, Saygı Öztürk’ü telefonla arıyorum: “Yahu, siz ne büyük, ne asil bir aileymişsiniz.” diyebiliyorum sadece. Gerçekten öyle, mükemmelliğin bütün vasıflarını üzerinde taşıyan bir aileden söz ediyorum. Ailenin büyük ağabeyi Fahri Öztürk. O da, eski valilerimizden. Kendileriyle Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu başkanı iken tanıştım. Ben de o dönemde rahmetli Demirel’in danışmanlarından biriyim.
Bazen öğle yemeklerinde bir masanın etrafında oturduğumuz da olmuştur. Güler yüzlü, sevecen, asil bir insan. Fahri ağabey, lojman komşumuzdu aynı zamanda. Küçük oğlum, evimizin önünden geçerken, “dede, dede” diye peşine takılırdı.
Rahmetli babam da yakışıklı bir insandı ve Fahri ağabey’le fiziken benzerlikleri vardı. Kitapta, O’nun Şırnak Kaymakamlığı yaptığı yıllara ait hatıralar da var. Fahri ağabeyi telefonla aradım, kitaptaki bu bölümü yazı konusu yapacağımı belirterek kendisinden izin istedim.
Her zamanki nezaketiyle “tabii ki, Necaticiğim” dedi. Şırnak o tarihlerde henüz il olmamıştı. Zannederim 50’li-60’lı yıllar. Hukuk Fakültesi Mezunu Fahri Öztürk’ün ilk memuriyeti Şırnak kaymakamlığı. Sonraki yıllarda valilik görevlerinde bulunacak, en son Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Başkanlığı görevinde bulunacaktı. Refik Aslan Öztürk, ağabeyi Fahri Öztürk’ün etkisinde kalarak bu mesleği seçecekti. Avukatlıktan fazla para kazanamadı.
Zira, gelen hemşerilerine para almadan hizmet ediyordu. Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra bir süre Akşam gazetesinde karikatürist ve spor muhabiri olarak çalıştı. Sonra Mülkiye Amirliği. Bilecik, Niğde, Erzincan ve Manisa valiliklerinde bulunmuştu.
Halkın anlatımlarıyla devletin kuruşuna titreyen, makam aracı kullanmayan, gitmesi gereken yerlere dolmuşla giden, çoğu zaman yaya yürüyerek evine ve makamına giden, halkını seven, devletine bağlı örnek bir yönetici olarak hafızalarda yer etti.
Menhus hastalığa yenik düştü ne yazık ki. İşte Saygı bey, böyle bir ağabeyin hayatını ağlayarak yazıyordu. Nasıl ağlamasındı ki, ağabeyinin bıraktığı onurla yaşamanın gurur ve mutluluğu ile ağlıyor olmalıydı. Kitap, beni de yer yer ağlattı diyebilirim. Fahri Ağabey’in Şırnak’taki ilk faaliyeti, ilçeye bir Atatürk büstü kazandırmak oldu. İlçenin minaresiz camiine de minare yaptırdı. Şırnak’a çok değerli hizmetlerde bulundu.
Makamına ayakkabılarını çıkararak gelen Şırnaklılara hep şunu söyledi: “Hayır, ayakkabılarını çıkarmayın. Halıya da basacaksınız. Ben okuma imkânı bulmuşum, masanın bu tarafına geçmişim. Burada sen de olabilirdin. Biri birimizden farkımız yok.” O da, makamından evine yürüyerek gidiyordu.
Geçtiği yerlerde halkın şapkalarını çıkararak selam durmasından rahatsız olmuştu. Bu defa ara sokakları tercih etmiş, halkı, kendince külfet saydığı esas duruştan kurtarmıştı. Şırnaklılar O’nu hep saygı ve sevgi ile andılar. Biz de en içten sevgi ve saygılarımızla hatırlayacağız Fahri ağabeyimizi. Uzun ömür ve sağlık diliyoruz.